27 Aralık 2010 Pazartesi

kanehara'dan çektiklerim


Hitomi Kanehara'nın Snakes & Earrings romanını birinden ödünç alıp birkaç yıl önce okumuş ve çok sevmiştim. bir hayat bir ritm vardı, bir japonya ritmi, gençlik ritmi, piercing ritmi. ne derseniz... Türkçeye de çevrilsin istedim hatta kitap...
neyse, yıllar sonra, kitapçıda gezerken, Snakes and Earrings'i gördüm, kitap bende yok ama çok tatlı oldugunu biliyorum, alip kutuphaneme koysam mı diye dusundum, sonra hadi okumadigimiz birşeyini alalım madem di mi ya diye bir saçmalık yaptım, ve Autofiction adlı romanını aldım (Vintage, çev. David James Karashima, 2007).
berbat bir şey çıktı. bu ne farktır... bir janrın kötü taklidi gibi bir kitap bu Autofiction.
simdi bakiyorum birkaç kitabi daha varmiş. almaya kalkışır mıyım hiç bilemiyorum bu kötü tecrübeden sonra...


20 Aralık 2010 Pazartesi

Exeter'da bir akşam



Exeter'daki "radikal fikirler" workshop'undan sonra donuse gecmistim, tren istasyonuna dogru... bir pub'ın önünden geçiyordum, kapıya astıkları ilana gözüm takıldı. tam bana sesleniyorlardı, tamam burdan geçip gidiyorsun da bir sürü güzel şeyimiz var içerde, bir girsene, ne duraksıyorsun, gibisinden bir metin. hak verdim. bir pint içtim orda, biraz Independent okudum, sonra çıktım, istasyona dogru yola devam ettim, hava iyice kararmisti, cok etkileyici geldi bir goruntu, fotografini cekeyim sunun dedim, ama bir isteksizlik de hissederek, cunku nefis bir goruntunun onunden de geçsem çektiğim fotograf kesinlikle nefis falan olmadığı gibi güzel bile olmuyor. işte çektiğim fotoğraflar yanda. yani ortada...
bir keresinde Atlas dergisi için Murat nehrini takip etmiştik, Ağrı, Muş... karlar altında. bir ara, birlikte yolculuk ettiğimiz fotoğrafçı arkadaş, makinesini ayarlamış, görüntüyü kontrol etmiş, beni çağırdı, gel bir bak diye, geldim bi baktım, sonra fotoğrafını çekmek üzere olduğu manzaraya dondum. ı ıh... kesinlikle burası senin fotoğrafindaki kadar güzel değil dedim! beş para etmez bir manzara, bu şekilde fotoğrafı çekilene kadar tabii...


18 Aralık 2010 Cumartesi


eric satie linkine rastladim bir arkadaşın adresinde: http://www.facebook.com/video/video.php?v=1500685434263&oid=322301451425&comments

bu istanbul şarkısı için seçilen görseller ne ilginç.

Gürdal Duyar'ın Güzel İstanbul heykelini hatırlatıyor.
ne heykeldi ama!
veya ne heykel ama, ne isim, ne dogrudan ama kiç değil hiç.
enteresan.

Lady Chatterley's Lover'ın baslarinda, İrlandali bir oyun yazari, yalnizligi sozkonusu edildiginde, yok artik ben ne İngilizlerle evlenebilirim ne de Irlandalilarla, diyor, Amerikalı denemesi oneriliyor, reddediyor, sonra fantezi, bir Turkle evlenmekte dugumleniyor. "find me a Turk or something -something nearer to the Oriental" (bana bir Türk falan bulun -Doğuluya daha yakın birşeyler" gibi)

bana bir Güzel İstanbul bulun--bir Güzel İstanbul ile evlenmek istiyorum, da diyebilirdi.


Leopar


Leopar'ı seyrettim sonunda. Kütüphanede cuma akşamı bir film alsam mı diyordum, haftasonu seyrederim zamana yayarak diye. karşıma çıktı birden. aldım hemen.
ne kazar uzun filmmiş. gerçekten böle böle seyrettim. biraz seyret, birak baska seyler yap, gazete oku kitap oku geri dön biraz daha seyret, makale oku, geri don biraz seyret, ekrani kucult gmaile bak haber sitelerine bak, haydi tekrar dön seyret....
ama balo sahnesinin baslangicindan itibaren, yani son turu, bir maratonu stadyumda bekler gibi, kesintisiz seyrettim.
Lampedusa hakkında şurda burda okuduklarim, üzerinde durabilecegimi dusunduruyor.
ama itiraf etmek gerekirse henuz Leopar'i okumus degilim. acaba neden atladim? okuyayim diye bile dusunmemistim onceden, birakiniz okumayi.
once klasik filmi seyretmis oldum. ama sonucta film de Visconti filmi.
tarihin şimdi degilse de yarın yaratilabilecegi fikrinin altini cizmeyi dusundum, o diyalogun. ama bunun icin kitabi okumak lazim.
acaba turkiyeye donunce turkcesini mi alip okusam burada ingilizcesini mi alsam? ilginc bir sekilde, turkcesi daha ucuz. acaba cevirisi de daha iyi midir?
Claudia Cardinale ne kadar güzelmiş! bilmiyormuşum veya unutmuşum. ve ne tuhaf bir oyunculuğu var. bir yabansılık. mesela Angelina Jolie'ninkinden cok farkli bir disilik. bazı hareketlerini anneme de benzettim. yoksa onlar bir donemin hareketleri miydi?
bu arada film neredeyse 3 saat. tam maraton gibi...
178 dakika.

16 Aralık 2010 Perşembe

SALGIN


Lars von Trier'in bir erken donem filmi vardi, seyrettiyseniz: Epidemic (Salgin, 1987). daha sonraki donemlerinde sikca karsimiza cikan idealistlerle ugrasma tavrinin bir nevi baslangici. filmde bir doktor, idealist bir doktor, insanlara yardim etmek ve onlari salgin hastaliktan korumak icin koy koy gezerken hastaligi kendisi bizzat cantasinda tasimakta ve yaymaktadir. salgin zaten idealistin cantasindaki seydir.


Trier bir soyleside idealizm ile arasinin bozulmasini Yugoslavya'nin dagilmasina bagliyordu. 1986 tam da islerin Sirp kisminin kizismaya basladigi gunler...


son gunlerde ilginc bir sey yasandi, diyebiliriz ki film gercek oldu!


Deprem sonrasi Haiti'ye yardima giden idealist Birlesmis Milletler gonulluleri Haiti halkina kolera salginini tasidilar!


Ayni filmdeki gibi...



15 Aralık 2010 Çarşamba

uzun sacli salinan oglanlar!



Ergin Yildizoglu Londra'daki ogrenci eylemleriyle ilgili bir yazi yazmis. A-infos.tr'deki arkadaslar da A-infosda dolasima sokmuslar, ben de bu sayede gorebildim okuyabildim. Yildizoglu'nun eline saglik genel olarak elbette, eylemleri turkiye okuruna biraz olsun tanitiyor gosteriyor destekliyor. ama iki komik nokta da dikkat cekiyordu.





birincisi Yildizoglu, Yates'in siirini alintilayarak giriyor yazisina. baslikta da kullanmis ayni siiri. soyle diyor: "Perşembe akşamı Londra'da öğrencilerin eylemlerini, parlamentomeydanındaki işgali ve çatışmaları izlerken aklıma, W.B. Yates'in"Paskalya, 1919" başlıklı şiirinin ünlü dizeleri geldi "Her şeydeğişti, değişti tümüyle /Korkunç bir güzellik doğdu". Yates bu şiiri,İngiltere'nin orantısız bir güçle, mutlak bir önyargıyla bastırdığı,ama daha sonra IRA'nın doğum günü olarak tarihe geçen Dublinayaklanmasına katılanlar için yazmıştı."





halbuki siirin ismi "Paskalya, 1916" olacakti. bu bir kucuk yanlis degil, bir tur lapsus bence.


Yildizoglu bir kemalist olarak tarihi kirilma ani denince 1919'a kayiyor bilincaltindan. siiri aslinda 1919 anisina da yazilmis bir siir gibi okuyor belki icten ice!



mesela soyle okuyor olabilir mi: "19 Mayis 1919 oldu/Her şeydeğişti, değişti tümüyle / Korkunc bir guzellik dogdu!"


diger kucuk komik nokta da su, biraz asagida da diyor ki:


"Meydanda ateşler yanıyor, Curchill'in heykeline "Biz senin kölelerindeğiliz" flaması asılıyor, biri heykelin kaidesine işiyordu. Bir kızöğrenci İngiltere bayrağına asılarak sallanıyordu."





Ingiliz bayragina asiliyordu dedigi kiz ogrenci aslinda Pink Floyd'dan David Gilmour'un oglu Charles Gilmour 'du!





uzun sacli gorunce hemen kiz sanmis :)





bu arada Gilmour bir askeri anitin uzerindeki Ingiliz bayragina asilip sallanmisti. acaba Mogollardan birinin -uzaktan Yildizoglu'na kiz gibi gorunecek- uzun sacli oglu bir gosteri sirasinda bir askeri anitin Turk bayragina asilip lunaparkta gibi sallansa Cumhuriyet gazetesi bu olaya ne derdi?

hele bi de biri bir yuce heykele isese! mesela Yildizoglu o eylemi de savunabilir mi acaba ayni gazetede...

saldirilanlarin ulusal iktidar sembolleri oldugunun farkinda olduguna gore, bunlari turkiyeye tercume ederken neye denk geldiklerini de kestirmis olmali. oyleyse, direkt bu fiillere cagirmali okuru!