http://www.haberler.com/huseyin-celik-fakirin-komurunu-zengin-mi-6039082-haberi/?utm_source=Facebook&utm_campaign=facebook_hc
ne çok rezalet, skandal, felaket, boktanlık, acı, kahrolma ve kandırılma var gibisinden bir cümleyle dürtülerek uyandım 6 gibi. yattığım yerden alt alta dizmeye çalıştım kafamda ama çok uzun bir liste, çok karmaşık. kalktım. bir kenara yazmayı deneyeyim dedim.
Olmuyordu, çok uzun, çok dallı budaklı. O sırada bu haberi gördüm. fakirin kömürünü zengin mi çıkartsın haberi. neyin doğal olan olduğu tartışmasının merkeziliği dikkatimi çekti. sağduyu diyor Savaş (Kılıç) burada itaat edilene. karışık. sonra dönmek üzere keselim--
fakirin kömürünü
zengin mi çıkartsın ünlemi şunu söylüyor: elbette zenginin
kömürünü fakir çıkartacak bunda ne anormallik var. dünyanın
düzeni bu. bak sen gazetecisin zengin değilsin ama bir bilgin,
mesleğin, bir artın var, sen de madene girmezsin. rezil bir yer
orası. kim girer. en alttaki niteliksiz. bu da işin doğasıdır.
ölürse de o ölür. sen mi ölecektin, zengin mi ölecekti, ben mi
öleydim? demekte...
sınıfsal adaletsizliğin
insan doğasının, hatta genel olarak doğanın bir yansıması
olduğu inancı, sözgelimi maden işçilerinin toprak solucanları
gibi birşey olduğu, zenginlerin, maden sahiplerinin de günde 50-60
solucan yemesi gereken köstebekler olduğu, gazetecilerin de
ağaçlarda yaşayan kelebekler olduğu, dolayısıyla da toprağın
altına girip solucan yemedikleri, işte dünyamızın da böyle bir
yer olduğu, acımasız gibi gözüktüğü ama böyle yaratıldığına
göre bu acımasızlıkta da bir anlam olması gerektiği, ve bu
anlamın da eğer varsa kutsal olduğu ve sorgulanmaması gerektiği
çünkü değiştirilemeyeceği ve bizim denetimimizin üzerinde
olduğu ve nedenini nasılını bilemediğimiz ve bilemeyeceğimiz
fikri toplumsal ilişkilerin tamamen kültürel ve siyasal
tasarımları yansıtan yanlarını belirsizleştirmek için devreye
sokuluyor elbette.
seni öldürüyorum ama
bu seni öldürmek istediğim için değil, ben köstebek olduğum
için sen de solucan olduğun için, böyle olmakta. sen köstebek
olsaydın sen beni yiyecektin. ne yapalım, kutsal takdir böyle.
köstebek için yapılacak tek bir şey var: solucanı hazmetmek.
kelebeğe düşen de güzel kanatlarıyla etrafta uçuşmak öleceği
yakın an gelene dek.
böyle olunca elbette
sömürgecilik diye bir şey de yok tarihte, solucan üçüncü
dünyalılar var, kölecilik diye bir şey de yok, solucan
afrikalılar var, solucan zenciler var, Naziler de yok, solucan
Yahudiler var, Filistin de yok, solucan Filistinliler var, erkek
cinayetleri de yok, solucan kadınları doğaları gereği mecburen
yiyen erkekler eşler sevgililer var, ekonomik adaletsizlik yok, Wall
Street üçkağıtçıları yok, ABD parababalarının siyaseti de
yöneterek yüzde 1'i iyice inceltmesi yok, yüzde 99'un solucanlığı
var, Kaddafi'nin Mübarek'in baskıları yok, solucan Arap halkları var,
uluslararası ilaç tekelleri yok, tarım tekelleri yok, köle işçiler yok, insan kaçakçılığı yok, paryalaştırmalar yok, Pol Pot yok,
Endonezya katliamı yok, Robinson ile Cuma yok Cuma'nın solucanlığı
var, güçlünün kazandığı her momentte gücün doğayı
yansıttığı fikriyle kutsanışı var.
eh böyle olunca da
madencileri dert etmeye gerek yok, kot işçilerini dert etmeye gerek
yok, tersane işçilerini dert etmeye gerek yok, onlar için illa
üzüleceksen daha üzülecek çok solucan var dünyada. sen
üzüleceksen ülkemiz (yani köstebeklerin birliği) daha çok
solucan yiyemedi ve daha büyüyemedi diye üzülmelisin. (çünkü
doğadan yana olmayı güçten yana olmak olarak anlamalısın).
Tabii Gezi'yi
anlayamazlar ve taban tabana ters gelir: ağaçları korumak da ne?
Ağacı kesecek gücüm varsa kesmeliyim. bu şekilde büyüyeceksem
büyümeliyim. bu doğadır. diğeri vatana(köstebeklerin vatanı
olup olmaması fark etmez), dahası doğaya (bu anlamda kutsallığa)
ihanet.
ilerlemecilik, kalkınmacılık, sermayeyi büyütmek, bunlar asıl doğamız, güçlenme güdümüz, yoksa köprü yapılacak da rant olacak diye kestiğimiz ağaçlar öldürdüğümüz canlılar doğa değil.
1 mayısı ayaklar baş olmaya çalışıyor diye okumak ve bunun doğaya tersliğin ispatı olduğunu öne sürmek gibi. 1 Mayıs haklı olsaydı ayaklar aşağıda baş yerde olurdu, ama nasıl, ayaklar yerde, baş yukarıda, demek ki 1 Mayıs haksız ve doğaya ters, sömürü, ayakların ezilmesi ve birilerin ayak olması doğal, zihniyeti.
biyolojik metaforlarla sömürüyü meşrulaştırmak çok eski de bir taktik tabii.
güçlünün sürekli güçsüzü ezmesi doğa değil, doğamız birlikte yaşamak, birliteliği süreklileştirmek için ahlak diye bir şey bulmak, vicdan sahibi olmak ve birlikte hayatlar, kültürler, dünyalar kurmak olarak algılanmadığı sürece zor.
Kropotkin'in neden darwinizm ile uğraştığını da anlatıyor bize.
tabii İslamcılar Darwin'i baş düşman belliyorlar ama buradaki mantık Darwinizme de epey oturuyor gibi.
neyse, konu uzun.
Olmuyordu, çok uzun, çok dallı budaklı. O sırada bu haberi gördüm. fakirin kömürünü zengin mi çıkartsın haberi. neyin doğal olan olduğu tartışmasının merkeziliği dikkatimi çekti. sağduyu diyor Savaş (Kılıç) burada itaat edilene. karışık. sonra dönmek üzere keselim--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder