16 Mayıs 2014 Cuma

FAKİRİN KÖMÜRÜ ZENGİNİN DİLİNİ YORDUĞUNDA

Hüseyin Çelik, AKP parti sözcüsü, bir nevi hükümet sözcüsü olarak, fakirin kömürünü zengin mi çıkartsın saçmalamayın demiş. videosu da var. izledim. an itibarıyla şurada mesela: 
http://www.haberler.com/huseyin-celik-fakirin-komurunu-zengin-mi-6039082-haberi/?utm_source=Facebook&utm_campaign=facebook_hc

fakirin kömürünü zengin mi çıkartsın ünlemi şunu söylüyor: elbette zenginin kömürünü fakir çıkartacak bunda ne anormallik var. dünyanın düzeni bu. bak sen gazetecisin zengin değilsin ama bir bilgin, mesleğin, bir artın var, sen de madene girmezsin. rezil bir yer orası. kim girer. en alttaki niteliksiz. bu da işin doğasıdır. ölürse de o ölür. sen mi ölecektin, zengin mi ölecekti, ben mi öleydim? demekte...
sınıfsal adaletsizliğin insan doğasının, hatta genel olarak doğanın bir yansıması olduğu inancı, sözgelimi maden işçilerinin toprak solucanları gibi birşey olduğu, zenginlerin, maden sahiplerinin de günde 50-60 solucan yemesi gereken köstebekler olduğu, gazetecilerin de ağaçlarda yaşayan kelebekler olduğu, dolayısıyla da toprağın altına girip solucan yemedikleri, işte dünyamızın da böyle bir yer olduğu, acımasız gibi gözüktüğü ama böyle yaratıldığına göre bu acımasızlıkta da bir anlam olması gerektiği, ve bu anlamın da eğer varsa kutsal olduğu ve sorgulanmaması gerektiği çünkü değiştirilemeyeceği ve bizim denetimimizin üzerinde olduğu ve nedenini nasılını bilemediğimiz ve bilemeyeceğimiz fikri toplumsal ilişkilerin tamamen kültürel ve siyasal tasarımları yansıtan yanlarını belirsizleştirmek için devreye sokuluyor elbette.
seni öldürüyorum ama bu seni öldürmek istediğim için değil, ben köstebek olduğum için sen de solucan olduğun için, böyle olmakta. sen köstebek olsaydın sen beni yiyecektin. ne yapalım, kutsal takdir böyle. köstebek için yapılacak tek bir şey var: solucanı hazmetmek. kelebeğe düşen de güzel kanatlarıyla etrafta uçuşmak öleceği yakın an gelene dek.
böyle olunca elbette sömürgecilik diye bir şey de yok tarihte, solucan üçüncü dünyalılar var, kölecilik diye bir şey de yok, solucan afrikalılar var, solucan zenciler var, Naziler de yok, solucan Yahudiler var, Filistin de yok, solucan Filistinliler var, erkek cinayetleri de yok, solucan kadınları doğaları gereği mecburen yiyen erkekler eşler sevgililer var, ekonomik adaletsizlik yok, Wall Street üçkağıtçıları yok, ABD parababalarının siyaseti de yöneterek yüzde 1'i iyice inceltmesi yok, yüzde 99'un solucanlığı var, Kaddafi'nin Mübarek'in baskıları yok, solucan Arap halkları var, uluslararası ilaç tekelleri yok, tarım tekelleri yok, köle işçiler yok, insan kaçakçılığı yok, paryalaştırmalar yok, Pol Pot yok, Endonezya katliamı yok, Robinson ile Cuma yok Cuma'nın solucanlığı var, güçlünün kazandığı her momentte gücün doğayı yansıttığı fikriyle kutsanışı var.
eh böyle olunca da madencileri dert etmeye gerek yok, kot işçilerini dert etmeye gerek yok, tersane işçilerini dert etmeye gerek yok, onlar için illa üzüleceksen daha üzülecek çok solucan var dünyada. sen üzüleceksen ülkemiz (yani köstebeklerin birliği) daha çok solucan yiyemedi ve daha büyüyemedi diye üzülmelisin. (çünkü doğadan yana olmayı güçten yana olmak olarak anlamalısın).
Tabii Gezi'yi anlayamazlar ve taban tabana ters gelir: ağaçları korumak da ne? Ağacı kesecek gücüm varsa kesmeliyim. bu şekilde büyüyeceksem büyümeliyim. bu doğadır. diğeri vatana(köstebeklerin vatanı olup olmaması fark etmez), dahası doğaya (bu anlamda kutsallığa) ihanet.
ilerlemecilik, kalkınmacılık, sermayeyi büyütmek, bunlar asıl doğamız, güçlenme güdümüz, yoksa köprü yapılacak da rant olacak diye kestiğimiz ağaçlar öldürdüğümüz canlılar doğa değil. 
1 mayısı ayaklar baş olmaya çalışıyor diye okumak ve bunun doğaya tersliğin ispatı olduğunu öne sürmek gibi. 1 Mayıs haklı olsaydı ayaklar aşağıda baş yerde olurdu, ama nasıl, ayaklar yerde, baş yukarıda, demek ki 1 Mayıs haksız ve doğaya ters, sömürü, ayakların ezilmesi ve birilerin ayak olması doğal, zihniyeti. 
biyolojik metaforlarla sömürüyü meşrulaştırmak çok eski de bir taktik tabii. 
güçlünün sürekli güçsüzü ezmesi doğa değil, doğamız birlikte yaşamak, birliteliği süreklileştirmek için ahlak diye bir şey bulmak, vicdan sahibi olmak ve birlikte hayatlar, kültürler, dünyalar kurmak olarak algılanmadığı sürece zor. 
Kropotkin'in neden darwinizm ile uğraştığını da anlatıyor bize. 
tabii İslamcılar Darwin'i baş düşman belliyorlar ama buradaki mantık Darwinizme de epey oturuyor gibi. 

neyse, konu uzun. 

ne çok rezalet, skandal, felaket, boktanlık, acı, kahrolma ve kandırılma var gibisinden bir cümleyle dürtülerek uyandım 6 gibi. yattığım yerden alt alta dizmeye çalıştım kafamda ama çok uzun bir liste, çok karmaşık. kalktım. bir kenara yazmayı deneyeyim dedim.

Olmuyordu, çok uzun, çok dallı budaklı. O sırada bu haberi gördüm. fakirin kömürünü zengin mi çıkartsın haberi. neyin doğal olan olduğu tartışmasının merkeziliği dikkatimi çekti. sağduyu diyor Savaş (Kılıç) burada itaat edilene. karışık. sonra dönmek üzere keselim--

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder