Trier'in Nemfomanyak'ını sonunda seyrettim. Trier filmlerinde nicedir 'makale' tadı alıyorum. Gene bir makale gibiydi film başlangıçta benim için. Nemfomani terimi üzerinden cinsellik hakkında bir tez geliştiriliyor, ana metni Joe/Charllotte Gainsbourg konuşturuyor, dipnotları da Seligman/Stellan Skarsgard veriyordu. Cinsellik ve hazla meselesi olanların filmi yasaklamasında şöyle de bir problem görünüyor biraz ilerledikçe: film zaten cinselliğin ululanmasına karşı çıkan ve tezlerini ispatlamak konusunda agresif bir makale tadında. Trier'in en erken dönemlerinden beri ana teması olan idealizm eleştirisi ve idealist eleştirisi aynen devam ediyor. 'İyinin yeri'ni görür gibi olduğu anda ateş eden bir sniper havasında. İyi ile kötüyü belirsizleştiriyor değil hayır, insandaki iyi ve kötü yönlerin dengesini, belirsizliğini, içiçeliğini ve bununla başetme yöntemlerimizi ele almış da değil. Kötüyü net olarak işaretleyip kendimizi iyi kategorisine koyduğumuz anlara saldırıyor, iyi varsaydığımız her şeye nihilizan bir alttan oyma suikasti planlıyor. Sözgelimi çocuk pornosu ve çocuklara yönelik cinsel taciz Batı'nın özgürleşmiş cinsellik evrenindeki tek günah olarak genel kabul gören günah bugün diyelim. Elde kalan tek (cinsellik odaklı) kötü. Onun dışında Batı'da cinsel olup da kötü olan bir şey kalmamış durumda. (Tecavüz veya insan kaçakçılığı da içeren seks ticareti gibi olgular cinsellikten yüzünden değil suç-suç oldukları için problem sayılıyorlar, ama çocuklara dönük arzunun kendisi suç/günah/tabu tüm oyuncular için). Durum buyken Trier bebekler için her şeyin cinsel olmasından lafa giriyor, çocuk yaşta kızlara cinsel oyunlar oynatıyor, 18 yaşında altında genç kızları erkek avında dolaştırıyor, ve çocuklara yönelik cinsel arzu duyan bir adamı 'anlıyor' (Hitler için bunu söylemesi üzerine ona saldıranlara bir ön-yanıtı, devamının da geleceğini sanıyorum).
Joe filmde iki kahramanın önünde net olarak diz çöküp emiyor: 1)eşiyle romantik bir çiftleşme yaşayıp çocuklarına hamile kalma planı içindeki nezih koca -tam bir iyi 2)çocuklara yönelik cinsel isteği olan ve de borçlarını ödemeyen sapık adam -tam bir kötü. Ancak bu diz çöküp emme edimi her ikisini de yerlerinden ediyor: iyi koca iyiliğini yitiriyor. Pırıl pırıl planlanmış döllenme ritüeli trende yabancı bir kıza ikram edilen döllerle anlam sarsılmasına uğruyor. Kocanın iyiliğini de emiyor ve orgazm ile birlikte adamı yücelikten boşaltıyor. Onu trene alıyor. Şimdi hep birlikte aynı berbat yolculuğa devam edebiliriz. Kimse hava atmaya kalkmasın. Ve Seligman bu sayede daha taze yeni döllerin geleceğini öne sürerek iyiyi iyice belirsizleştiriyor. İyinin bozulması iyi oldu -ne açıdan? Doğa açısından. Daha sağlıklı nesiller açısından. (Belki Nazi bir fikir kimilerince). Sordurttuğu soru şu: Kocanın eşine sadık kalarak döllerini trenlerde tanımadığı genç kızlara ikram etme önerisine karşı koyup bundan duyacağı ahlaki üstünlük ve erdem hissiyle eve varması ve karısını döllemesi mi iyidir yoksa bu çiftin çocuklarının genç kızın son saniyedeki büyülü dokunuşu sayesinde daha diri daha taze spermlerle döllenecek olması mı?
İkinci örnekte de katıksız kötü olan adamla emme edimi empati kurmayı temsil ediyor. Onu böylece anlıyor Joe. Ve biraz da taltif etmek istediğini söylüyor. Acılarını biraz dengelemek. Trier'in yaptığı ise daha basit gibi: orada katıksız bir kötü (sapık çocuk tacizcisi) var deyip, onu parmakla göstererek kendini iyi kategorisine sokmaya yeltenecek herkese saldırı. Film-makale, ilk sevgiliyi, cinsel hazzı, cinsel fantezileri, her tür aşkı, evliliği, bağlılığı, çapkınlığı, arkadaşlığı (önce kız kıza arkadaşlığı sonra kadın-erkek dostluğunu), kibarlığı, erkeksiliği, kadınsılığı, entelektüelliği, hayvansılığı ve diğerlerini itibarsızlaştırmak üzere kurulmuş gibi. Bunların hepsi boşa çıkıyor peş peşe. Nihilizmin bu şekilde işlenişi peki neden okuru duygusal olarak yakalamıyor? Sanırım basit yanıt çünkü her tür duygunun geçersizliğini anlatmaya çalışan titiz ama boğucu bir makale ile karşı karşıya olmamızda.
Hikayenin kendisi hakkındaki belirsizlikler makale-filmin bence güçlü yanları. Joe'nun anlattığı hikaye (ana metin) gerçek hayattan mı alınmıştır yoksa bir kurgu mudur? Bilemiyoruz. Kurgu olduğu şüpheleri güçlü. Ama inanmanın keyfine çağrılıyoruz. İnan ki diğer ideallere, dinlere, sekse, özgürlüğe, ahlaka inanmıştın, bu hikayeye de inan. Aşka nasıl inandıysan ve aşk düşmanlığına nasıl inandıysan ve tekrar aşka nasıl inandıysan öyle inan. Yani aldatılmaz üzere ve aldatmak üzere inan. Aşk, Trier'in en kolay indirdiği hedef, o yüzden onunla fazla oyalanmıyor. Aşk dışındaki özgürlük ve iyilik/asalet tahayyüllerine nişan alıyor. Joe'nun hikayesinin bizi aldattığı yerler abartılar, saptırmalar, sembolizmler, şişinmeler, yönlendirmeler ve yalanlar. (Bunları elbet bilemiyor ama seziyoruz ve sezmemiz 'bildiğimizi düşünmemiz' için yeterli.) Bizim Joe'nun (Seligman'la birleşip gelen) hikayesini aldatmalarımız ise inanmazken inanıyor gibi yapmalarımız, uyarılmazken uyarılıyor gibi yapmalarımız, ilgilenmezken ilgileniyor gibi yapmalarımız.
Seyrettiğimiz seks görüntüleri ve canlandırmalar Joe'nun anımsamaları mıdır, Seligman'ın kafasında canlandırmaları mı yoksa ikisinin bir karışımı mı? Seligman Joe'yu okulda hayal ederken metinsizce canlandırmaktadır kurguyu. Joe'nun verdiği bir metin elinde olmaksızın ve salt keywordle ('eğitim').
Seligman karakterinin güçlü bir karakter olmasına da izin vermiyor Trier. Bunun için filmi güçten düşürmek pahasına kolunu bacağını kesiyor karakterin. Önce onu aseksüel kılarak baştan beri takındığı sofistike düzeyi ve cinsel baştançıkarmalara karşı dirençli metinsel dünya algısını baltalıyor. 'Normal' cinsel hayatı olan bir karakter olsaydı Seligman hayli güçlü bir karakter olarak iz bırakacaktı. Sonunda sevişse de sevişmekle hiç ilgilenmese de, sonunda tecavüz/taciz etse de etmese de. Ama böyle yapmış olsaydı 'iyi kitap-insanı', 'iyi olarak entelektüel', ahlaken iyi ya da değil ama özenilesi olarak, grado sahibi adam olarak Seligman sivrilecek ve kendisiyle beraber okumanın, kitapların, kültürün de yüceliğini, ahlaken olmasa bile seviye olarak üstünlüğünü gösterecekti. Trier tüm bunları Seligman'ı aseksüelleştirerek bozdu ve onun dipnotlarını ve 'kadınsı sunum'larını (çatal çörek hikayesi) taktikler olmaktan çıkarıp gerçek zayıflıklar olarak okuttu. Yapamadığı için yapmıyordu. Sonda da gene yapamadığı için yapmadan ölecekti. Biliyordu çünkü yaşayamıyordu. Dinliyor ve anlıyordu çünkü konuşamıyor, söyleyemiyor ve edemiyordu. Dolayısıyla dinlemek, anlamak, okumak ve bilmek birer erdem değildi. Ancak sondaki geceyarısı yatağa gelip taciz sahnesi esas arkadaşlık/dostluk idealine hücum açısından işlevliydi. Dostluk yoktu, nasıl arzu da sahici bir şey olarak yoksa. İkisi de sahtelikler ve çöküşler olarak varlar. Kendi kendilerini yalanlamak ve hayatı parçalamak için. Seligman öldürülürken dostluk ideali de öldürülmüş oldu.
Anneyi çocuklarını hiçe sayan Uma Thurman/Mrs H. ile, babayı ölürken çirkinleşen ve bu çirkinliği ve yitimiyle azdıran/ıslatan Joe'nun babası karakteriyle, kocayı Mr. H ve trendeki asil yabancı ile, eş olarak kadını Joe'nun babasına son yolculuğunda eşlik etmeyen ve sürekli korkunç tanımlanan Joe'nun annesiyle ('anne' hakkındaki en derli toplu düşünceleri bu kadın için tüm filmde söylenenler toplandığında ulaşılabilir sanki), çırağı P ile ustayı sekreteri ile kaçan Jerome ile bozuma uğratmak peşinde görünüyor.
K/Jamie Bell'e yapılan ziyaretler de günümüzde giderek itibarı yükselmekte olan BDSM'yi bir alternatif olmaktan, bir güven, mutluluk, haz, oyun ve eğlence mekanı olmaktan çıkarıp bozuma uğratmak için tasarlanmış gibi. Çocuğun ihmal edilmesine, evde tek başına bırakılmasına, bir önceki filmde düştüğü ölümden bu kez dönmesine neden olan şey bu 'son iyi alternatif' olarak konuyor. Nasıl Anti-Christ'ta yaptıysa uygar-arzu gene çocuğu öldürmeye kalkıyor -BDSM'yi de bir olası iyi olarak çürütmenin aracı olarak bu bölüm kapıları kapatıyor.
Başka bir yerde ise ırkçılık karşıtlığını da siyah penise duyulan özlemi de peş peşe hamlelerle boşa düşürüyor.
Başka işler var, çok fazla Nemfomanyak'la zaman geçirmeyeyim, zaten filmi seyretmek saatlerce sürdü. Devam etsem daha bir sürü örnek çıkar.
Özetle, temelde Trier'in idealizm karşıtlığını seviyorum. İdealist karşıtlığını da. idealistin salgın hastalığı kurtaran değil esas yayn kişi olduğu vurgusunda dinlenmesi gereken birşeyler kesinlikle var. Belki en çok izlenmesi gereken filmi her zaman Epidemic. Trier belki abartıyor ve imkansızlaştırıyor, fazla nihilizme kaydırıyor, hiç çıkış önermek istemiyor ama çıkış olarak kendini sunan pek çok şeyi de tek tek topa tutmasının bir değeri var. Öte yandan, Nemfomanyak fazla kafaya kakma odaklı, fazla mesajlı bir sanat eseri. Nasıl derler, çok düz bir akademik üslup. Bütün kendini iyi olarak sunanların aslında kötüye düşürülebileceğini böylesine tutkuyla anlatan biri ancak iyiye fazla inanmış biri olabilir gibi degeliyor. İyinin hayal kırıklığını fazla büyük yaşayan biri. Bu da, sanat için, elbette iyi. Sadece, Nemfomanyak, en iyi dışavurumu olmamış. Belki de bir tür altlık diye bakmak lazım. Geç dönem altlığı. Bunun üzerine belki de nihilizmi yıkan bir film gelmesi lazım. Ki onun işaretleri de var...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder