31 Ekim 2010 Pazar

Anarchist Thought in India"

"Anarchist Thought in India" (Hindistan'da Anarşist Düşünce) diye bir kitap okuyorum. 1962'de Hindistan'da basılmış. Bombay'de basıldığı yazılı. Bombay'in Mumbai ismine geçmesine daha otuz yıldan fazla var.
1962 anarşist çalışmalar için bir ara dönemin bitmek üzere olduğu günler demek. George Woodcock meşhur kitabı Anarşizm'i yeni yayınlamıştır. 60larda tüm kültüre ve siyasete iz bırakacak "ikinci anarşist dalga" henüz gelişmiş değildir. gelişmiş olmamayı bırak, Woodcock gibi biri için bile, bir ipucu dahi yok böyle bir dalganın geldiğine dair. Woodcock 86da yazdığı önsözde 62deki psikolojisinin bu umutsuzluktan şekillendiğini o yüzden açıklamak gereği duyar. Woodcock'un anarşizmi malum bir ölünün ardından yazılmış methiye havasındadır çünkü.
kısacası anarşizme henüz 60lar ilerledikçe ortaya çıkacak küresel ilgi başlamamışken Hindistan'daki bu çalışma nasıl ortaya çıkmış acaba?
bu aslında anarşizm tarihindeki ezberlere yeniden bakmaya çalıştığım bir dönemde tırtıklıyor zihnimi. orada gündemde miydi? Gandi orada her zaman gündemde olduğuna göre... ki kitap da temelde Gandi'nin anarşizmini tartışıyor aslında. hani sıkı bir anarşist yoldaş edasıyla yazılmış sanılmasın. hatta okuduğum kadarıyla aksine, Hint düşünce tarihinin anarşizme uygun bir platform olmadığı iddiası ağır basmakta. ama yine de ilginç açıkçası...
yazarın adı Adi H. Doctor... soyadının "Doctor" olması insanda kuşku uyandırıyor. bu gerçek bir isim mi?
biraz googlelayınca dünyanın Adi Doctor'larla dolu olduğunu öğreniyorum!
:)
adamımızla ilgili daha çok sayfa dolaşsam belki bir iz bulurum ama kitabı bitirmeden yapmak istemiyorum bunu bu kez. muhtemelen anarşizmle mesafeli topa girdiği için...
yayınevi de şu: Asia Publishing House.
bu da takma bir isim gibi değil mi?
neredeyse Hindi-stan da takma bir isim gibi gelecek!
kitap Mumbai'de yayınlanmış, ama sonra birileri onu İngiltere'ye getirmiş. nereye mi? Hammersmith and Fulham Halk Kütüphanesine. halk kütüphanesinde ne işi var böyle bir çalışmanın, kim onu taa Hindistan'dan sipariş etmiş? olay nasıl gelişmiş bilemiyorum tabii.
hammersmith kütüphanesi hırsızlıktan korktuğu için herhalde, kitaba çeşitli damgalar vurmuş. baş sayfalara vurduğu yetmemiş, içerde rasgele bir yere de vurmuş. o da yetmemiş, minik iğne uçlarıyla açılmış deliklerden oluşan harflerle kütüphanenin ismini basan değişik bir damga daha vurmuşlar.
ama sonra gün gelmiş, sahip olduklarını ispatlamak için bunca uğraştıkları kitabı koleksiyonlardan çıkarmaya karar vermişler. belli ki koleksiyonlarını yenileyecekleri bir sırada satışa çıkarmışlar.
biri o satıştan kitabı muhtemelen ucuz bir fiyata almış. ve alıp da taa Hindistan'a geri götürmüş.
sonra 2009 Şubatında, ben amazonda görüp sipariş etmişim. üzerinde Hindistan damgaları taşıyan bir postayla kitap tekrar İngiltere'ye gelmiş. herhalde Hindistan'daki bir sahaftan. (Hindistan'a kitabı götüren kişinin de elden çıkardığını düşünebiliriz dolayısıyla)
kitabım Hindistanlardan hoş gelmiş sefalar getirmiş sevinçle elime almışım ama haydi hop hop derken okumadan Türkiye'ye götürmüşüm, Bahçeşehir'de bir rafa yerleştirmişim, olmamış, oradan Ümraniye'ye taşımışım, olmamış oradan tekrar İngiltere'ye taşımışım. ve şimdi okuyorum işte...
sanki kitap ilk kez okunuyormuş gibi de geliyor sayfalarını çevirdikçe.
galiba doğrusu okuyup bitirdikten sonra Hindistan'a geri göndermek olacak!

14 Ekim 2010 Perşembe

daisy

Nicola Barker'da neyin yumuşacık olduğunu hissettim sanki, The Three Button Trick adlı öyküsünü okurken. gözümün önüne Varlık baskısı Daisy Miller geldi , henry James'in kitabı. aynı naiflik, küçük hırslar, acı ve tamir edilebilirlik, ya da james bende öyle kalmış. Daisy Miller'ı ne çok severdim. İstanbul'a dönünce unutmasam da tekrar okusam. ya da burada alıp okuyayım evet...
Three Button Trick gibi naif ingiliz öyküleri gerçekten de böğürtlen tadı gibi bir tat bırakıyor...

13 Ekim 2010 Çarşamba

istanbul'un anarşist kitabevi neresi marksist kitabevi neresi?

dün bir de Londra'da Housmans'a uğradım.
londra'nın marksist kitabevi denebilir herhalde.
Bu sefer Freedom'a, Londra'nın anarşist kitabevine gitmedim çünkü 10 gün sonra nasılsa Londra Anarşist Kitap Fuarı var. orada bakarım neye bakacaksam.
Freedom herhalde 100 yıllık. Housmans da 1945'de kurulmuş.
İstanbul'a bir misafir geldi, marksist kitabevi nerde bulurum dese nereye yönlendiririm acaba diye de düşündüm.
eskiden herkes bütün kitabevleri marksist gibi gelirdi bana. bazıları daha marksist bazıları daha az marksist gibi. veya bazıları şu kanada yakın bazıları bu gibi.
şimdi marksist kitabevi söyle deyince emin olamıyorum.
küçücük de bir yer Housmans aslında.
küçücük bir anarşist kitabevi de istanbul'da olsa diyor insan.
mesela Amargi ne güzel yer. anarşist mi marksist mi feminist mi bilmem ama çok güzel. işte öyle bir yer olmalı.


özlemişim İngiltere'yi

uçak inişe geçerken, Heathrow üzerinde, İngiltere anıları bana sokuldular ve inene kadar da onlarla oyalandım. indik, daha havaalanına girerken içime hoş bir duygu yayıldı. ama en komiği şuydu, tam pasaport kuyrugunda beklerken, içimden "özlemişim İngiltere'yi" cümlesini kurdum, gülümsedim, ve bir dakika sonra İngiliz polisi benden parmak izimi alıyordu!!
:)
işte buna gülünür dedim haliyle.
hem başparmak hem de işaret parmağı izi verdim İngiliz hükümetine.
bundan sonra cinayet işleyecek olursam daha dikkatli olmam lazım artık database beni de içeriyor gibisinden zayıf iç espriler yaptım.

artık Türkiye'de de pasaport alırken parmak izi veriyormuşsun. ben alırken yoktu böyle şeyler.
İngiliz gümrük polisi de neden parmak izimi alıyorsunuz sorusuna "vizenizi 2007'de aldığınız için parmak iziniz kayda geçmemiş, o yüzden şimdi alıyoruz" diye cevapladı!
yani neden alıyorsunuz sorusuna bile neden şimdi cevabı geliyor. neden neden değil.
evde olsak Ada'ya derdim çek bir Neden Neden Ailesi! (böyle bir çizgi film var ya)

Atatürk havalimanında da şöyle bir komedi ürettim kendi kendime: bizde hani havalanına ilk girerken de bir aramadan geçiliyor ya, o arama sırasında Londra'da kullandığım Oyster kartımı pantalonumun sol cebine koymuştum, pasaportun yanından, pardesümün iç cebinden alıp. pasaportu çıkartıp durucam şimdi bir yerde düşmesin kaybolmasın düşüncesiyle. sonra içerde böyle birşey yaptığımı tamamen unuttum. buradaki ev ahalisine ve bölümdekilere götürmek üzere lokum falan alırken aklımdan uçtu gitti. alışveriş sırasında duty freelerde pasaport da gösteriliyor ya, tam pasaportumu cebime geri koyuyordum ki Oyster kartımın olmadığını farkettim cepte! birden panikledim. lanet olsun dedim düşürdüm bir yerde. biliyordum düşebileceğini. hemen danışmaya gittim. telefonla arama noktalarına sordurttum. Oyster kartın ne olduğunu sorduklarında da 'Londra akbili' diye tarif ettim! neyse, bir süre görevliler kayıp bir Londra akbilini aradılar ama bulamadılar. ben de üzütüyle kös kös uçağıma doğru yürümeye başladım. Ve derken pat elime geldi Oyster. Aaa pantalon cebimdeymiş oldum. Ve sonra bütün süreci hatırladım.

düşündüm, belli ki dedim, kendimin bir adım önündeyim!
kendimden bir adım önde olmak böyle birşey herhalde. ben kaybolacak diye önden koruyorum sonra kendim arkadan gelip kayboldu sanıyor.... ve sonra ben gene bulup kendime geri veriyorum!..