1 Temmuz 2011 Cuma

KANYON

bugün ilk kez kanyon'a gittim. kanyon alışveriş merkezinin dışa açık olduğunu duydugumda şaşırmıştım. gidip gördüğüm iyi oldu, bahsettiklerinin ne olduğunu anladım. (şimdi sırada İstinyepark var. bir gün orayı da tavaf edicez hayırlısıyla.)
kanyon'u görünce şunu hatırladım; alışveriş merkezlerinde pencere koymazlar, dikkatini dağıtmak, aslında alışveriş yapmak zorunda olmadığını sana hatırlatmak istemezler. hiç pencere koymazlar. koridorlar birbirine açılır. sürekli kendine dönersin ve kendinin aslında bir dizi vitrin olduğunu hissedersin. ve kendi derinliklerine dalıp kendi özünü bulmak için vitrinlerden içeri girersin...

kanyon'daysa ortada bir açıklık var, gökyüzü yukarıda.

ama iki şey çok komik. birincisi ortadaki gökyüzü dış dünyayı kapatma eğilimini iyice belirginleştiriyor. gene penceremiz yok. dış dünyayı göremiyoruz. ama bu kez gökyüzünü görebiliyoruz. tam anlamıyla 'bir avuç gökyüzü'. Kanyon'daki gökyüzü senin dikkatini dağıtmıyor, sende dışarıda bir dünya var burada alışveriş yapmak zorunda değilim duygusu uyandırmıyor. aksine, burası bir cezaevi, kapandık, kısıldık kapana. tek şansımız avluda dolaşıp gökyüzüne bakmak, artık hep buradayız şeklinde bir umutsuzluk yayıyor.

koydukları sahte yıldızlar da ayrı komedi. veya ayrı bilimkurgu mu demeli. aralıktan gökyüzüne bakan mahkum biraz da gezegen görmek ister, hem meraktan hem de kendi seçtiklerini yaşamda dolaylı olarak savunmak için. işte bu arzu tatmin ediliyor böylece. ama gerçek bilgiyle veya görselle değil. gerçek bigi çöktükten sonra derleme bilgiyle...