20 Ocak 2009 Salı

Hrant Dink'in oldurulusunun ikinci yili anma etkinliklerine dair haberleri okuyorum.
Ozur diliyoruz sloganlari atilmis. ozur diliyoruz'un bir slogana donusmesi sanirim ki yeni.
ozur diliyorum kampanyasi da sonucta yeni sayilir.
polis sloganlari havaya ates ederek susturmaya calisiyor, hemen biber gazlari cikiyor boylece. ve tabii taslar da...
iki yil oncenin radikal slogani Hepimiz Ermeniyiz'di. bugunku Ozur Diliyoruz.
iki yil onceki numayislere katilan kitlenin aktive edilemedigi, dagildigi, o enerjinin elden kactigi elestirilerini pek yerinde bulmuyorum aslinda.
Hepimiz ermeniyizin açtığı yarığa yerleşelim diyordum, yerleştik bence.

ben ozur diliyoruz kampanyasinin metnini icerigini pek tartismadan imzami attim. tartismaya baslasak oyle cok sorun cikar ki, devletlerin adina ozur dilemekten tutun ozur dileme fiilinin kendisinin affetmeyi cagiran ve fena halde problemli varyasyonlarina kadar. fakat bunlarla ugrasamayiz su asamada cunku oncelikli olan etkisi diye dusunmustum. bizim kampin bir atak hamlesidir. oyleyse atiyorum.
bir suredir turkiyedeki genel polarizasyon boyle gorunuyor bana, hep bizim kamp karsi kamp kategorizasyonlariyla konusuyorum konusurken.
hayir metni bir yana birakin hayatta su siralar en istemeyecegim sey Etyen Mahcupyan ve Ali Bayramoglu ile ayni seyi yapmak ayni yerde durmak. Nisanyan Diski Skandalindan sonraki tavirlarini dogrusu 'affetmedim'. ama iste naaparsin, bizim kampin cilesi de boyle. cekiceksin. cunku gerilim gene son derece ust duzeyde.
karsi kamptakiler de Perincekle yan yana gelmeyi cekiyorlar sonucta. boyle bir ferahlama bilmem dile getirilebilir mi?
Gun Zileli gecenlerde kendisine dair bir sansur olayindan bahseden bir mail dolasima soktu. bir internet sitesi yazisini basmamis. bu tur durumlarin korkunc sansur olayi diye adlandirilmasi gunumuz kosullarinda ne kadar isabetli bilmiyorum, ama esas ilginc nokta su degil mi: yorum sinirlari belli, tartilabilirlikler, sorgu sinirlari cok net. siniri gectiniz mi ya da hatta kendi kampinizin sinirlarini sorguladiniz mi hop obur kampla ozdeslestiriliyorsunuz. super net.
turkiyeye geliyorum, arkadaslarla bulusuyorum. herkes birilerinden bahsediyor, ama bahsedisler acaip vakumlu: bilmemkim AKPci olmus, bilmemkim milliyetci olmus, digeri liberal olmus, beriki fasist olmus, o libos islamci globalist oldu digeri de milliyetci sekularist kemalist. ne zaman? hangi derin donusumle?
evet donusenler olmustu bir ara, biliyorum. ama en en en son zamanlarda olan sey donusum degil. zemin kayiyor, ayagini bir cizgiye attin mi hop cekiyor vakumluyor seni. hadi bakalim Zileli Perincekci oldun sen deyiveriyor adam. neden, cunku bizim kampin limitlerinde dolastin. orda sadece Perincekciler dolasir.
tam ic savas kosullari havasi.
zaten pek cok sey bu sekilde rasyonalize ediliyor. ic savas var. silahlarla sokakta kursun atilmasi seklinde su an ilerlemiyor ama ic savas suruyor.
ara-pozisyonlara yer yok. ucuncu yollar falan tikali.
hem bunu biraz dusunerek hem de ara-pozisyon arayislarinin siyasete mudahaleden cok kendini aklamaya yonelik dogasini dislayarak ben 'cifte ihanet' teorisini ortaya atmistim.
su anda yapmamiz gerekenin bir ikili ihanet siyaseti oldugunu dusunuyorum.
ve kamplara ihanet edebilmek icin kamplarla iliskiye gecmemiz gerekir.
sonucta kamplardan birinde oldugumuz icin double agent, ikili ajan, gibi gorunuyor olabiliriz. ama son analizde her iki kampinda aleyhine bir rota bizimkisi. ayri bir kompozisyon pesindeyiz.
Geçen gün bu konuda bir yazı yazacak oldum, mataharileşmeden diye yazıverdim, sonra yahu bir dakka Mata Hari’ye haksızlık etmeyelim onu Fransızlar kendi hatalarını kapamak için harcamamışlar mıydı falan biraz araştırınca sildim çıkardım mataharileşme lafını.


Aritman Gül’e Ermeni asıllı dedi Gül de Aritman’i dava etti. aslinda biri de Gül’u Arıtman’ı dava ettigi icin dava etmeli.
Ne biçim ifadeler vardı hatırlayın Gül’ün davasında. Çok büyük hakarete uğramış gibi konuşuyordu. Yani Ermeni asıllı olmanın büyük bir hakaret olduğu konusunda Cumhurbaşkanı ve milletvekili hemfikirler, fakat kimin Ermeni asıllı olduğu konusunda anlaşamıyorlar. Birbirlerini bu hususta dava ediyorlar. Pes!


Utku simdi istanbulda 2 bin 3 bin kisi vardi Ankara sonuktu diye mesaj atmis.

Hepimiz Ermeniyizlerle açılan gediğe, açılan yarığa yerleştik diye düşünüyorum evet. Şimdi özür diliyoruzlar vsler o yüzden bir zincirleme gibi akıyor.
Öte yandan tabii bizim yarığa da sızıntılar var, orada pür temiz bir siyaset yapamıyoruz. Bir kere hükümet bizden yana! Daha büyük rezalet olur mu? Bunun lekesinden temizlenmek sürekli dert.
Dışkıcılarla aynı kamta olmaktan bile büyük dert.
Allahtan savunma bakanı bir ara ermenileri rumları atmasak milli devlet olmazdı kardeşim falan dedi başbakan da özür dileyenlere ateş püskürdü de biraz kendimizi rahat hissettik.
Aslında böyle özür diliyoruz diyenlere saldıracak bir başbakan veya kestik hepsini iyi yaptık fena mı oldu diyecek bir bakan beklemememiz lazım, kendimiz yarığa yerleşmeyi sürekli yarıklar açma olarak da yaşamalıyız, öyle görmeliyiz.

Hrant Dink Türkiye siyasetinin 2000li yıllarında kesinlikle bir kırılma etkisi taşıyor, ve etkisi sürecek –daha doğrusu kendiliğinden sürmeyecek de, sürdüreceğiz.
Anarşistler bu mevzuda hep iyi konum aldılar. Ilk günden şişliye akmakla başladı ve öyle devam etti. Çok günahımız olabilir ama milliyetçilik yok demiştim bir yazımda.
Aynı konu geçen gün gene karşıma çıktı.

Bilgi’de düzenlenen Aralıkta Dünya Edebiyatı konferansında Murat Belge de vardı. Bir ara bana anarşistlerin de var mı milliyetçisi falan diye takıldı, bak bizim memlekette çıkarsa şaşırma falan diye de ekledi.
Şu açıdan bakarsak haksız değil olabilir: sonuçta anarşistler de bu ülkenin siyaset kültüründe yetişen vatan evlatlarıdır. Buradaki şekillenmeler anarşistçe yeniden yoğruluyorsa da kimse anarşist ithal etmiyor. Bir toplumun siyaset kültürü neyse herkes onun içinde oluşuyor kavruluyor vs. buna eyvallah.

Ama başka bir mesele var.
Bazen türk komünistlerinin milliciliği eleştirilirken sanki bunlar dünyada eşi benzeri olmayan bir cinsmişler gibi konuşulması yanıltıcı. Sol dediğin şeyin içinde her zaman her yerde çok ciddi millici bir damar olagelmiştir halbuki ve hep vardır. Faşistlerle kavga etmek milliciliği elden bırakmamaya engel değil ki. Evet biz enternasyonaller yapıyoruz, ama faşistler bile enternasyoneller yapıyor, amerikan nazileri alman nazileriyle birlikte işler yapabiliyor veya alman nazileri çek nazileriyle, bir sürü enternasyonal dayanışma içeren faşist faaliyet var.

Milliciliğin ilerlemecilikten gelen bir hattını içeriyor sol. Bununla hesaplaşılmayınca Türk solunu garip bir manyaklar topluluğu gibi sunmak zorunda kalıyorsunuz. Veya solun ne olduğunu komple yanlış anlamış ender bulunan bir familya.
Halbuki sol ilerlemeye inanınca ilerlemek için modernleşmeye modernleşme için de modern ulus-devletlere modern ulus devletler için de belirli bir ulusalcılığa, bu arada dünyanın ilerlemesi için dünyada sömürünün kalkmasına, dünyada sömürünün kalkması için ilk adım olarak da anti-emperyalizme, anti-emperyalizm için ilk adım olarak da emperyalizme karşı somut direniş odakları olarak da gene devletlere yüzünü dönen bir şey. O yüzden iyi yaptık kesmekle diyen bakanı gizlice onaylayacak solcular olabilir, ulus-devlet lazımdı diyorlardır mesela. 6-7 eylül olmasaydı 10 yıl sonra acaba aynı dükkanlara sol sloganlarla taş atılır mıydı diye de bir spekülasyon yapılabilir. (tabii vahşet olmazdı bu kez)
Türk solunun kemalist vizyondan kopmasından evvel daha gerilere gidip ana siyasi meselenin hep devleti kurtarmak olmasına bakmak gerekiyor. Soldan veya sağdan.

Bir arkadaşın sevgilisi, yanlış hatırlamıyorsam kameremandı, ekonomik zorluklar falan derken faşizan bir kanalda iş bulmuş mecburen, onu kanaldaki birilerine şöyle tanıtmışlar: bu arkadaş da vatan savunmasına soldan katıldı!

Anarşizm daha ittihatçılar zamanından beri devleti kurtarmaya yönelik bir düşünüş olmadığından türk soluna malzeme sağlayamamıştı, ilgisini de çekmemişti türk solunun pek. Solun ilerlemeye modernizasyona ve devleti güçlendirmeye hizmet eden versiyonları üstüne bütün siyaset kültürümüz de kurulmuş oldu böylece. Doğallıkla bu siyaset kültürü içindeki solcular da kolaylıkla millici oluyorlar. Anarşizm türk solunda girdiği her yerin tadını değiştiriyor.
Keşke daha erken girseydi demenin bir anlamı yok, keşke daha erken ihtiyaç duyulsaydı demek gerekir, illa bir keşke denecekse.
Ibrahim tatlısesin şarkısı vardı di mi keşke diye, ah keşke vah keşke falan…
Çok da doğulu bir söz sanki…

Dolayısıyla bu ülkenin siyaset kültüründen aldığı maçoluklar, millicilikler anarşist öznelerde gözlenebilir, kimse gökten sepetle sarkıtılmadı, ama genel olarak anarşizmin türkiye siyaset kültürüne ve genel olarak kültürüne etkisi hem cinsiyetçiliği kırıcı, gender meselelerinde alan açıcı bir etkidir, hem de milliyetçilik meselelerinde devlet–odaklı siyasetin dışlanması ve dolayısıyla her tür ulus-devlet temelli kurtuluş vizyonunun dışlanması sayesinde ‘akılcı ırkçılıklara’, ulusal ilerlemeci milliyetçiliklere, devlet direnişleri etrafında örgütlenen anti-emperyalist tasavvurlara kendiliğinden yer vermeyen bir etkidir.

*dün tam evden çıkarken bir de baktım bizim evdeki ‘asyalı kızlar’ temizliğe girişmekteler. Bir organizasyon bir seferberlik havası. Bayram temizliği mi nooluyor dedim. Evsahibi gelecek ya dediler. Neden evsahibine şirin gözükmek istediler bilemedim, belki de sırf kibarlıktandır. Ama sonra döndüğümde akşam evsahibi ve kızı da dahil esaslı bir temizlik timinin olayın üstüne gittiğini öğrendim gün boyu. Eve tam kadın değdi –hem de dört kadın birden. Ben de erkek erkek dışarda gezmiş oldum bu sırada :)
evarkadaşlarımı hep evi kirletmekle suçluyordum bir günde evi temizleyen onlar oldular!
Bugunlerde misafir gelse keşke…
Ama kombi hala çalışmıyor. Bugun test yaptım, 39 dakika çalışıp söndü. Tamirci geldi biraz once. 39 dakika rekorunu kırmamız gerektiğini anlattım ona.
39 steps kitabı o an aklıma gelmedi ama, şimdi yazarken geliyor…
buzdolabını deniyoruz. Bakalım gene herşeyim buz tutacak mı? Gene tutarsa yeni buzdolabı alıcam dedi evsahibi. Zaten minicik birşey. Evde minicik bir buzdolabı iki tane freezer var. günümüzün adetleri mi demeli…

*Dün Elena’yla bakıp durduk Lefter beyin ultrason videosuna. Ne olağanüstü birşey gerçekten de. Sanki doğal bir sürecin içine çaktırmadan karışmışsın gibi. Sanki aslında doğdu da ayıp olmasın diye 9 ayı tamamlamaya çalışıyor.
Bir de üstelik hareket ediyor, el sallıyor, elini ağzına götürüyor, annesini öpüyor.
Gerçi bu son yaptığını kıskandım biraz…
Çıkınca seni de öper merak etme falan diyor Neval.
Kerata. Şimdiden anasının kuzusu mu oldu naaptı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder