Baba ve Piç'i yeni okudum ve de Kurtlar Vadisi Irak'ı yeni seyrettim.
Kurtlar Vadisi Irak beni sinir etmişti Slovenya'da çünkü bir baktım herkes ondan bahsediyor, Slovenler değil sırf Hintli bir yazar Hindistanda kopyalarının her yerde olduğunu söylüyor, Kazak kız kazakistanda da aynı şeyin sürdüğünü anlatıyor. hepsi solcu bu gençler filmden büyük keyif almışlar. hatta ben türkiyeden gelen bir anarşististim diye hemen bana kurtlar vadisi ırak cdlerini gösteren oldu, hani sanki ben sevinç nidası atacakmışım gibi. kardeşim bunlar faşistin önde gideni bir dizi çekerek bugünlere geldiler orada da aynı zihniyetin uzantıları vardır seyretmediysem de nooluyor size demiş durmuştum. onlar da bana aksiyon filminde amerikalılar kötü adam olmuş, müslümanlar onları avlıyor, süper birşey falan diyorlardı.
bir antiemperyalist hava yayıyor gibi bahsediyorlardı filmden gıcık oluyordum ben de nasıl anlatsam diye, sonra vazgeçip konuyu değiştirdim, zaten diziyi sadece bir bölüm seyretmişim, orda da full anti-kürt propaganda dışında birşey görmedim, o diziden çık iki Kürt linç et mesajı hakim gibi geldi, diğer bölümlerini de Kürşaddan dinlemiştim.
şimdi seyrettim filmi birden. bütün aksiyon sahnelerinin çok kötü olmasını ve cüneyt arkından geriye düşmüş olduğumuzu üzülerek gördüm milliyetçi aksiyon filmi estetiğinde. cüneyt arkın derdi o dövüş sahneleri benim eserim herkes yapamaz diye de inanmazdım. şimdi kesinkes inanıyorum. (zaten cüneyt arkının 50 kişiyi dövme sahneleri clint eastwoodun bazı filmlerindekilerden de iyi bence) çuval geçirme sahnelerinin canlandırmaları, Abu Garip sahnelerinin canlandırmaları, yerel ve küresel iki kritik imgenin belgesel tadından çıkıp aksiyon filmine girmesi herhalde en hatırlanası nitelikleri olacak filmin. birileri ilerde anarsa. şeyh propagandaları, türklük propogandaları, türkün yenilmez armada niteliği vs dışında beni asıl şaşırtan şu oldu -bu kendi mitolojimizi yazdığımız filmde dahi tam bir zafer duygusuyla sona ulaşamadık. çok da hatırlamıyorum, rambolar böyle mi bitiyordu, sonunda rambo gözyaşları içinde annabel lee'sine mi ağlar. baş kötüye hançeri saplama işi de gene baş iyi erkeke kaldı kadın yapamadı bunu, biraz vampir öldürme sahnelerine de benzetmişler galiba bilerek. kötü adamı-düşman imgesini hançerledik -ama hala kadınımızın öldürülmüş olması/çuvalın geçirilmiş olması gerçeği acısı duruyor mesajı mı acaba nedir.
şimdi 4-5 sene de geçti, bu adamlara kalmadı mesele, yeni sinemacılar da geldi, yeni bir Irak filmi çekilse keşke, bu kez gerçekten soldan. fantastik de olabilir hafif. hindistanda korsan kopyaları dolaşıma girmezse başarısız sayılacak bir film olsun...
*bir de Baba ve Piç'i yeni okudum. o da biraz şaşırttı beni. hani böyle blog arasında söylüyorum dışarda söylenmez ama sanki kitabı elif şafak değil de kemalist bir yazar yazsaydı, aynı kitabı, kemalist tezlerin sofistike bir savunusu diye de okunabilirdi. neden bu kitaba dava açılmış ki oluyor insan okurken. bir kere yurtdışındaki ermeniler hep obsesif, ama full obsesif çiziliyor, eyvallah, fakat türkiyedeki türklerin de full obsesif olduğu bir konu bu gerçekte. ben okumadan sanıyordum ki Ararat filmi gibi iki tarafı da memnun etmeye çalışırken kötü bir sanat eseri ortaya koyan ve hiçbir tarafı memnun edemeyen bir girişimdir bu. fakat okuyunca görüyorum ki sadece türk tarafının kaygıları gözetilmiş. türk tarafına basıyor terazi epey. ama bu konuların anılması bile onu ermeni tezlerine bitiştiriyor diye düşünenler de vardır tabii memlekette. ayrıca kitapta karşımıza bir türk türk aile de çıkmıyor. türk ailesi gibi olan istisnai aile de 'ermeni dölü' olarak karşımıza çıkıyor, hatta bunu milliyetçi bir yazar yazmış olsa bakın sapık ermeniler kardeşlerine tecavüz ediyor mesajı vermeye çalışıyor derdim içimden. normalde türkiyede böyle bir amerikan ermenisi olarak dolaşmaya kalksa bir kızın uğrayacağı türlü aşağılama biçimlerinin sadece bir tanesi o da sanırım kurtlar vadisi yönetmeninin allegorisi olan karakterden geliyor ve konuşur konuşmaz dövülüyor diğer demokrat türklerce.
detaylarda falan hep terazi dengesiz geldi bana. ama ben biraz önce dememiş miydim terazi derdi eseri bozar diye. belki de o yüzden fena kitap değil.
ayrıca ben esas Siyah Süt yüzünden okudum Baba ve Piç'i. kendim de baba olucam ya. öteyi beriyi omuzluyorum. Siyah Süt'ün hamilelik dönemlerini anlatan bölümleri daha çok hitap eti bana tabii. ayrıca postnatal depresyona değinmiş olması cepheden de çok önemli kesinlikle. kadının kariyerim mi çocuk yapmak mı git geli kitabın ana gövdesini oluşturmuş. önemli bir konu elbet. ama işte ben haftaları saydığım için her gün böyle 18. hafta falan denen bölümleri daha bir pır pır daha bir merakla okuyorum.
o bölümlerin bir benzerini yazmak da geçti içimden baba adayı olarak sonra vazgeçtim, herşeyi de kendimize yontmayalım falan gibi hissettim bilmiyorum ya da emin değilim şu anda.
her zamanki gibi, bütünüyle kuşkudayız.
baba adayı için kullanılan şu ifade süper -baba olma beklentisi içindeki baba/expectant father
daha baba olmayı beklerken baba olmaya başlıyorsun, ama baba olma beklentisi içinde babasın o süreçte. sonra çocuk doğunca ve eline alınca "baba baba" oluyorsun, baba olmuş baba.
-nasıl bir his baba olmak, olacak olmak?
-oğul olmaktan çıkmak gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder